Tanrı bir ressam olmalı aksi halde neden bu kadar çok renge sahip olalım ki?
Sylvia Nasar
der yazar Sylvia Nasar filmi de çekilen akıl oyunları adlı kitabında.
Bir diğer yazar Cristen Rodgers ise şöyle ifade eder duygularını:
Hepimiz gerçeklik tuvaline hayatı resmenden birer sanatçılarız. Renkleri kendi kişiliğimize göre karıştırıp duygularımızı özgürce ifade ederiz. Fırça darbelerinizin görünür olmasından kaçınmayın ve her şeyden önce sanat eserinizin bir ruhu olduğundan emin olun.
Cristen Rodgers
Renklerle ilgili söylenmiş daha binlerce alıntı yapabilirim. Renklerin dünyası sadece ressamları değil, sanatın diğer dallarındaki sanatçıları da etkilemiştir. Fotoğrafçıların fotoğraflarında, şairlerin şiirlerinde, tiyatro sanatçılarının dekor ve kıyafetlerinde, müzisyenlerin bestelerinde görürüz renkleri. Renkler dünyamızı daha yaşanabilir kılar, kimini gördüğümüzde heyecan verir kimi ise huzur. Kimini gördüğümüzde hüzünleniriz, kiminde ise kirli hissederiz.
İnsan oğlunun görme duyusuyla birlikte ortaya çıkmış en eski olgulardan biridir RENK.
Bu görmüş olduğunuz prizma sayesinde bugün renklerin beyaz ışıktan ayrışarak ya da bilimsel bir tabir kullanmak gerekirse spektrumlara (renk tayflarına) ayrılarak oluştuğunu biliyoruz.
Yani saf beyaz ışığa baktığınızı sandığınız anda aslında çok da saf olmayan, gök kuşağındaki tüm renkleri barındıran bir renk karışımına bakıyoruz. Saflığın, temizliğin, sadeliğin rengi olan beyaz ışığın, bir dizi renklerin birleşiminden olduğunu kabul etmek 17. yüzyılda biraz zor olsa da; İngiliz fizikçi Isaac Newton 1670′de güneş ışığını bir prizmadan geçirerek, renkleri ayırmayı başardı. Newton karanlık bir odada güneş ışığını ince bir delikten geçirdi, bu ışığın önüne kristal bir prizma koydu. Beyaz ışık bu sayede renklere parçalandı, tıpkı gökkuşağında olduğu gibi yedi rengi bir perdeye yansıtmayı başardı. Güneş ışığını meydana getiren yedi rengin görkemi ve gizemi beraberinde birçok incelemeler ve araştırmaları getirdi böylece Renk Bilimi ortaya çıkmış oldu.
Bir tür elektromanyetik dalga olan ışık sırası ile kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renklerinin birleşmesinden oluşur. Bizim tarafımızdan renklerin algınlanması ise ışığın bir cisme çarpması ve sonrasında gözümüze yansıması, beyine iletilmesi şeklinde oluyor. Gözlerimiz görünür renk aralığında neredeyse sonsuz renk algılamaya yetecek kadar hassastır. Bunlara bir bilgisayar ekranında görüntülenemeyen ve ticari bir matbaada basılamayan çok sayıda renk de dahil.
Eski bir fizikçi olarak bilimsel konulardan bahsetmek her ne kadar gururumu okşasa da bir tasarımcı gözü ile renkleri değerlendirmek bir o kadar keyifli benim için.
Algılama kanallarımızdan en güçlüsü görsel algılamadır. Gördüğümüz her nesnenin görünüşü bizim için yeni bir anlam üretiyor beynimizde. Bu anlamlandırma eyleminde rengin ayrı bir önemi var. İnsanoğlu şimdiye dek kıyafetten tuttuğu takıma, duvar boyalarından, ülkelerin bayraklarına kadar her nesneye veya eyleme bir renk yüklemiştir.
Yeni şeyler öğrenme sürecinde benim bolca kullandığım bir yöntem vardır, kendime göre bir hafıza tekniği. Yeni kelimeleri ya da ezber gerektiren yazıları kendimce hikaye uydurarak aklımda tutarım. Beyaz ışığı oluşturan renkleri de öğrenmek için kafamda bir hikaye yarattım, böylece ezberlemeden öğrendim. Belki sizler için de yararlı olur, ve renk tayflarını sırasına göre bu teknik ile aklınızda tutabilirsiniz.
Hikayemiz şöyle başlıyor. Önce renklerle ilgili rengarenk bir yer seçelim, mesela kırtasiye. Kırtasiyeler hep rengarenk yerler olarak aklımda kalmıştır benim o yüzden hikayemi onun üzerine kurdum üstelik ilk renk olan kırmızı ile de ilk hecesi aynı. Şimdi mor renklerin ağır bastığı bir kırtasiye hayal edin. Aklımızda tutacağımız kelime öbeğimiz şu olsun: Kırtasiyem Mor.
Baştaki Kır hecesi kırmızı için; sondaki mor’u ise mor için rezerve edelim; geriye kalan sessiz harfler ise diğer renklerin baş harfleri
Kır Ta Si Ye M MorBen kendim bu hikayeyi uydurduğum için bana hatırlaması çok kolay geliyor, eğer size karışık geldiyse siz de kendi hikayenizi aklınızda kalacak şekilde uydurabilirsiniz. :)
Renkleri üç ana özelliklerine göre tarif ederiz ve tasarımlarımızda bunları bilerek kullanmak bize zaman ve yaratıcılık kazandırır.
1- Doygunluk (Saturation): Renk canlılığı derecelendirmek için kullanırız.
2- Renk Tonları (Hue): Dalga boyu ile değişen renklerdir yani bizim isim verdiğimiz renkler mavi, kırmızı, pembe gibi.
3- Parlaklık (Brightness): Gözümüze ulaşan ışık miktarı ile ilgilidir. Bir nesnenin parlaklığı ne kadar yansıtıcı olduğuna bağlıdır. Açık yeşil koyu yeşil gibi.
Tasarım programlarında çokça gördüğümüz bir panel üzerinden bakalım şimdi de Tüm tonların bir arada olduğu bu panelde hue, saturation ve brightness ın baş harfleri ile belirtilmiş bölgelere değerler girerek ya da panelden seçim yaparak kullanacağımız rengin tonu, parlaklığı ve doygunluğunu ayarlayabiliriz. Hue değerinde yaptığım değişiklik rengin kendisini değiştirecek, saturationdaki değişiklik onu daha yumuşak ya da sert bir renk yapacak, brightness’daki değişiklik ise rengin koyu ya da açık olmasını ayarlayacaktır.
Çevrenizdeki bir çok şeyin ruh halinizi ve duygularınızı değiştirdiği gibi renklerin de benzer etkileri vardır. Kimi zaman bulunduğunuz ortam sizi rahatsız ederken, kimi zaman belirli yerlerde rahatlar ve sakinleşirsiniz. Işığın ve rengin bu hislerinizde etkisi olduğunu kanıtlayan bilimsel çalışmalar da yapılmış ve hatta Chromophobia olarak bilinen renk fobisi hastalığı psikolojik bir hastalık olarak kabul edilmiştir. Chromofobik kişiler renkli görüntüler görmekten kaçınır bazen panik atak geçirebilirler.
Duygularımızı tetikleyen renk tonları sıcak ve soğuk olarak iki gruba ayrılır. Sıcak renkler sarı, kırmızı, turuncu iken mavi, mor, yeşil gibi renkler soğuk renklerdir.
Bu renklerin bize yarattığı duygu ve anlamlara bakacak olursak;
Biraz da kontrast yani zıt renklerden bahsedelim. Bilinen en güçlü mutlak zıtlık siyah-beyaz arasındadır. Örnekten de anlaşılabileceği gibi ton değerleri birbirine zıt olan renklere kontrast denir. Kontrast azaldıkça renk tonları birbirlerine yaklaşır. Kontrast arttıkça renk tonları birbirlerinde ayrılarak belirgin ve hakim renkler ön plana çıkarlar. Tasarımlarda keskin bir zıtlık yaratmak istenirse zıt renkler kullanılabilir. Peki zıt renkleri nasıl öğreniriz. Çok kolay newton renk çemberi bize yardımcı olacaktır.
Bilmemiz gereken 3 ana renk vardır. Tüm renkler bu 3 ana renkten meydana gelir. Kırmızı, Sarı ve Mavi bu renklerin birbiri ile karışımlarına ise ara renkler denir. Ana renkler ile içinden kendinden olmayan ara renkler birbirinin zıttıdır. Söyleyince pek olmadı hadi uygulayalım.
Bu alana video gelecektir...
Eğer bir tasarımcıysanız tasarımınızın tipografi, kompozisyon, boyut, kullanım yeri gibi pek çok sorunu ile başa çıkmaya çalışırken bir yandan da renk unsurunu tasarımınızın bir elemanı olarak düşünmelisiniz. Şimdiye kadar bahsettiğim renk ve ton değerleri sayesinde biçimleri, tipografiyi ön planda görünür kılabilir ya da arka plana atabiliriz. Tabi bir de renklerin birbirleri ile olan ilişkilerini de değerlendirmek gerek. Tek bir renkle yapabileceklerinizi asla küçümsemeyin, sadelik tasarımlarımızda kullanabileceğimiz en zor ve en güzel etkendir. Bugün bir yerde gördüğünüz düz kırmızı renkteki çizgi size Akbankı, mor Vadaaaayı ya da fıstık yeşili Bonusu hatırlatıyorsa, bu tasarımlarında kullanılan renklerin doğru kullanılmasından kaynaklanır. Renkler bu örneklerdeki bankalar gibi markanızın en önemli yüzü olabilir.
Bu arada söylemeden edemeyeceğim; bankalardan verdiğim örneklerde afiş, web, reklam tasarımlarında zıt renklerin ustaca kullanıldığını farkettiniz mi? Hadi bi tekrar bakın!
Renkleri hayatınızda ustaca kullanmak istiyorsanız size bir kaç ip uçu vereyim. Hayatınızda dedim çünkü bu yöntemler kıyafetinizden, ev dekorunuza, sunumlarınızdan, makyaj alışkanlıklarınıza kadar herşeyi değiştirebilir.
Her bir rengi uyumlarını kavramadan aynı anda kullanmaya kalkarsak itici, dikkat dağıtıcı ve tamamen doğal olmayan karman çorman bir görüntü oluşturabiliriz. Şu web kullanıcı arayüzüne bir bakın. Görüp görebileceğiniz en karmaşık website olabilir. Yeni öğrendiğimiz gradyen özelliğini her yerde kullanmak istememize benzetiyorum ben bunu.
İlk önerim tek renk kullanımı. Baz bir renk ile siyah-beyaz gri-beyaz gibi bir de renkli tek renk seçimi tasarımızı ve hatta kıyafetlerinizi bile çok daha zarif gösterecektir, ayrıca güvenli sularda yüzmek gibi de düşünebilirsiniz. Tasarımınızı mahvetme riskine girmeden tamamlarsınız. O tek rengin de ne olacağınız karar veremiyorsanız önceden tasarlanmış ürünlerin örneklerine bakarak ilham almanızı öneririm. Sonuçta kimse teknoloji firması için pembe bir broşür tasarlamak istemez? :) Renklerin duygusal anlamlarını ve ne için kullandığınızı da düşünerek bir seçim yapabilirsiniz. İlerleyen satırlarda renk seçiminize yardımcı harika web siteleri de paylaşacağım.
İkinci önerim ise bir ana renk seçtikten sonra o rengin koyu ve açık versiyonları ile bir renk paleti oluşturabilirsiniz. Böylece tasarımınız tek renk olmasına rağmen daha dinamik görünecektir. Bu arada ana renk derken siyah beyaz ve grinin tonlarının dışındaki renklerden bahsediyorum.
Gerçekten renkleri karıştırıp çoklu renk kullanımı uygulamak istiyorsanız öncelikle zıt renkleri deneyebilirsiniz. Bir biri içinde aynı miktarda güçlü görünen kontrast (yani zıt) renkler ile çok canlı bir ürün ortaya koyabilirsiniz.
Yok zıt renkler de size uymadı daha doğal daha az canlı olacak bir renk karışımı arıyorsanız doğadan esinlenin derim. Doğa renkleri ile tasarım yapmak her zaman göze ve varoluşumuza en yatkını olacaktır. Bu renkleri bulabilmeniz için ise size önereceğim bir kaç güzel web sitesi var. Design-seeds.com websitesinin içinde gezerken renge göre, koleksiyona göre ya da sezonsal resimlerden ilham alınarak yaratılmış renk paletlerini aratabilirsiniz. Hele ki yeni bir marka yaratıyorsanız şiddetle önerebileceğim bir renk seçim sitesi burası. Elinizde markanızı anlattığını düşündüğünüz bir fotoğrafınız varsa color.adobe.com veya coolors.co sitelerini kullanıp fotoğrafınızı yükleyerek fotoğraftaki renklere uygun bir paleti otomatik oluşturtabilirsiniz.
Van Gogh’un, Dali’nin resimlerindeki karanlık ve aydınlık tasvirlerinden tutun da, tek renk tasarımlar, renklerin hislerimize etkisi, doğadan kaynaklara kadar renklerle ilgili pek çok bilgi kafamızda dolanıyor şimdi. Bunları sindirmek için derin bir nefes alıp düşünelim. Benim rengim ne?, bizim rengimiz ne?, hepimiz ayrı ayrı renkler olsak da bir olduğumuzda o kaynağından doğduğumuz renge bürünüyoruz
.Şimdi gözlerinizi kapatın ve içinizden bir renk tutun bu rengi düşündüğünüzde en kuvvetli duygularınız neler? Hangi hisler ile belleğinizi kazıdınız bu rengi, hangi hikayeniz arka planda oynuyor?
Ben de içimden bir renk tuttum bu renk huzurun rengi, barışın, aydınlığın, yeni başlangıçların rengi ama en önemlisi içinde tüm renkleri barındıran bir renk olması. Tahmin ettiniz mi? Sanırım ettiniz...